2 Mart 2014 Pazar

Yolculuk...(2)

     Evet artık dümen bendeydi. Hem de yolun bana göre en keyifli kısmında. Keyifli çünkü artık asfalt kıvrıla kıvrıla bizi denize götürecek, keyifli çünkü her virajda denizi görme umudu biraz daha artacaktı.
    Tabi umudumuza gölge düşüren bir şey daha vardı, ılık havaya rağmen cama azar azar da olsa kenini bırakan ufak yağmur damlaları.
    Bu yolculukta nedense Ankara'da soğuk ve kasvetli hissettiren yağmur damlaları, burada ferah ve zinde hissettiriyor. Damlalar burada daha berrak, yolun kenarındaki doğa yağmurla daha bir yeşil ve canlı gözüküyor.
 
    Yavaş kullanıyordum, arkada uyuyanlar rahatça uyuklasınlar, içinde bol balık olan rüyalarının keyfini çıkartsınlar diye. Badim İsmail, yanımda beni kolaçan ediyor, uyuklamayayım diye, havadan sudan aklına ne gelirse beni konuşturmaya çalışıyordu. Ama yolun yorgunluğundan mı yoksa bana güveninden mi arada uyukluyor, içimden gülmeme sebep oluyordu.
    Tekerleklerimizin her dönüşünde Kaş'a biraz daha yaklaşmıştık ama hava hiç düzelecek gibi gözükmüyor hatta yağmur hızını arttırıyordu. Kaş'a kadar gidip, yağmur seyredip dönmek de vardı bu yolculukta.
     Çukurbağ yarımadasına gelmiştik bile bu düşünceler içinde, sağanak hatta neredeyse fırtınayla birlikte.
     Cumartesi sabahları Kaş' girince ilk işimiz tabi ki Nur pastanesine girip kahvaltı etmek oluyor genelde. Sonra otele kısa ve hızlı bir yerleşme, sonra doğru limana. Nur pastanesine girmiştik, tekne hareketine neredeyse bir saat kalmıştı ama her yer kara bulutlar ve damlacıklarla doluydu. Artık son lokmalarımızı alırken hava aniden aydınlandı, güneş gözlerimizi kamaştırdı, çok ilginç sanki film setindeydik ve yönetmen: "hadi güneş sahnesi başlasın" demişti.
    Güneş sadece bizi değil limanda teknede bizi karşılayan Hasan kaptanın yüzünü de aydınlatmıştı. Ve hoş geldiniz derken haklı çıkmanın verdiği manidar gülümsemesi, keyifli bir dalışın habercisiydi.